Geçen bir dostum söyledi aktif dinlenmedeyim, diye. O sırada çok hoşuma gitti ama düşündükçe ne kadar dramatik bir durumu gösterdiğini de fark ettim.
İş yaşamımızdaki, mükemmeliyetçi hallerimizden bu nedenle başımıza gelenlerden veya gelmeyenlerden bahsediyorduk. Fazlası ile özverili bir iş yaşamının arkasından çok beklediğimiz ve bir türlü alamadığımız takdirden söz ederken ortaya çıktı aktif dinlenme…
Artık takdir alma sınırını geçmiştik. Kendini hırpalamadan, yıpratmadan iş yaşamımızı nasıl sürdürebiliriz diye konuşurken gündeme gelmişti. Teslimiyet ile hala dik durmanın arasında bir yerdeydik ve bunu da aktif dinlenme ile sağlamaya çalışmaktan bahsediyorduk.
Teslim olmuştuk; evet ortamı değiştiremiyorduk, yönetim zihniyetini değiştiremiyorduk, şartları değiştirmek bir yana giderek kötüleşiyordu. Ama hala bir görevimiz olduğunu hala bir şeyler yapabileceğimizi de biliyorduk. Bir kenara çekilip oturmak da istemiyorduk. Evet hala aktifdik.
Neydi bizi aktif çalışmadan, aktif dinlenme evresine getiren?
Kariyerimizdeki hayal kırıklıklarımız mı, başarılı olamadığımızı düşünmek mi, ne?
Hayır ! Sadece bizi bu noktaya getiren, yıllardır söylediklerimizin hiç bir şekilde dikkate alınmaması, yenilikçi görüşlerimizin dinlenmemesiydi, artık söyleyecek bir şeyimiz kalmadı mı? Hayır var. Ama söyleyebileceğimiz adam yok karşımızda. Bu noktada kendimizi hırpalamayı ve yıpratmayı iş için hayatı kaçırmayı artık istemiyorduk. İşimizi sadece görev tanımlarımızla sınırlı olan işimizi yaparak, gelişime yönelik fikirlerimizi kabul ettirmeye çalışmadan, kendimizi ateşe atmadan, dinlenmeye çekilmiştik.
Ama içimizdeki hala var olan savaşçı ruhumuz bu dinlenmeyi aktifleştiriyordu. Artık kendi kendimize bir takım görevler addetmiştik ve bunu yerine getirmek için elimizden geleni yapacaktık. Sadece kendimiz için… ne bir patron ne kariyer ne para için… Sadece kendimiz için….