Ben ne yapıyorum diye sorguladığınız günlerdeyseniz, o literatürde geçen; “kariyer basamakları için hangi yaşta ne yapmanız gerektiğini” gösteren tablolara bakmayın. Zamanınız gelmiş demektir.
“Ben yeteneklerimi, bilgimi, becerimi bu şekilde mi harcayacağım”,
“her gün aynı şeyleri yapmaktan sıkıldım”,
“bu iş artık beni tatmin etmiyor”,
“her gün sabahın köründe kalk işe git, akşam geç vakit eve dön, ne için?”
tanıdık geldi mi?
Yaptığınız işten tatmin olmayabilirsiniz. Ya da iş sizi tatmin ediyordur da, bulunduğunuz şirket tatmin etmiyordur. Belki hepsi tatminkardır, ama artık aynı şeyleri yapmak istemiyorsunuzdur, bir maceraya atılıp, hayatınıza yeni heyecan katmak istiyorsunuzdur. Ve “artık bu bilgi ve deneyimi değerlendirmek istiyorum” diyorsunuzdur.
Işte tam da o noktada fazla kalmayın. Ne kadar uzun süre takılıp kalırsanız, fırsatları kaçırma riskiniz de o kadar artacaktır. Bir süre sonra, hareketsizliğin ataletine yakalanır ve şikayetlerinizi her ortamda, dile getirmeye başlar fakat bunu değiştirmek için hiç eyleme geçmezsiniz. Hatta herhangi bir arayışa bile girmez sadece şikayet eder durursunuz. Cesaretinizi bir türlü toplayıp, kariyerinizde yeni bir yön çizmek için hareket etmediğiniz sürece, çocuklarınıza ve torunlarınıza da, her daim “girdikleri şirkette kalmalarını” tavsiye etmeye başlarsınız.
Bir şeyler yapmak istediğiniz ama bir türlü ne yapacağınızı bilemediğiniz o noktada, öncelikle bir etrafınıza bakın.
Sizinle aynı deneyim, tecrübe ve eğitime sahip kişiler ne yönlere doğru kayıyorlar?
Teknoloji, bilim, yönetim, ekonomi ne yönlere doğru kayıyor?
Edindiğiniz bilgi ve tecrübeyi sizin de zevk alabileceğiniz şekilde nasıl kullanabilirsiniz?
Hayatınızı ne yaparak geçirmek ve kazanmak istiyorsunuz?
Bunlara cevap verebilmeniz ve isteklerinizin ne yönde olduğunu kesinleştirmeniz lazım. Elbette, bu kısa sürede olmayacak ama süreyi de fazla uzun tutmamalısınız. Zira, bu durumda, kariyerinizi şekillendirmek istiyor fakat bir türlü harekete geçemiyor olursunuz ki, bu da bir süre sonra tüm motivasyonunuzu düşürür ve öğrenilmiş çaresizliği acı bir şekilde öğrenmiş olursunuz.
Bu konuda, motive edici, her daim hedefinize odaklanmanızı sağlayıcı bir yöntemi sizlerle paylaşmak istiyorum;
Yapmak istediklerinizi, sizi hiç bir şey sınırlamadan alt alta yazın. Sonra sizin için öncelik ve önemine göre en önemliden, en az önemliye doğru sıralayın. Ve “yapılabilirliği” en yüksek olanı seçin. Kolay olanı değil, sizin için yapılabilirliği en yüksek olanı…
Kolay olan, kariyerinizde yaptığınız değişiklikten tatmin olmanızı sağlamayacaktır. Kolayı yapmak, tatmin duygunuzu kısa süreliğine harekete geçirir, sadece listeden bir maddenin silinmiş olması için bir miktar rahatlık sağlar.
“Yapabilme olasılığı en yüksek olan hedefinizi” bir not kağıdına kocaman kırmızı harflerle yazıp, her sabah kalktığınızda ilk olarak kendinizi gördüğünüz o aynanın üstüne yapıştırmak. İşte bu sizi adım adım hedefinize yaklaştıracaktır.
Ama durun daha, aynanın üstüne yapıştırmadan önce, altına bir kaç not daha koyacağız.
“Bu hedefe ulaşmam için ne yapmam lazım”
“İngilizce öğrenmem lazım, topluluk önünde konuşabilmem lazım, şu konuda ders almam lazım, bu konuda yeteneğimi geliştirmem gerek”, hedefinize ulaşmak için, ihtiyacınız olan ne tür yetkinliklere sahip olmanız gerekiyorsa yazın. Ve yanlarına da, tarihler koyun. Yapamayacağınız kadar yakın değil, vaz geçirecek kadar da uzak değil. Bir zaman çizelgesi yapın kendinize…Bir tarih koymazsanız, her gün baktığınız o hedefiniz bir süre sonra, “yapılabilir hedef”ten çıkıp, “hayal” olarak kalacaktır. Etrafımız hedefleri, hayallere dönüşmüş umutsuz bir çok insanla doludur ve onları görüp dinledikçe biz de umutsuzluğa düşeriz. Siz siz olun, hedeflerinizi, hayalleriniz olarak dost ortamlarında iyi niyetli gelecek programları konuşulurken sarf etmeyin. Hedef, gerçekleştirilebilmek için konulur.
Maddi koşullar ise bahanedir sadece, önemli olan öncelikleri belirlemektir. Ata’mızın bir hikayesi bunu çok iyi ortaya koyar;
Atatürk’ün hizmetinde bulunanlardan Cemal Granada, Atatürk’le Vasıf Çınar arasında geçen bir konuşmayı anlatırken; O’ndaki okuma alışkanlığının çocuk yaşlarda oluştuğunu belirler.
“Atatürk’ün elinden boş zamanlarında tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım. Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken devlet başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olmalı ki, Atatürk’e şöyle dediğini duydum;
– Paşam!.. Tarihle uğraşıp kafanı yorma… 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?
Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:
–Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım.’
Hedefe ulaşmak kolay değildir. Hedef’in niteliğinde bu vardır. İstemek, zor şartları zorlamak, sabır, tatmin duygusu bunların hepsi hedefi anlamlandırır. Bunun için şartlarımızı zorlamamız gerekir. Aksi halde hedef, hedef niteliğinden çıkacaktır.
Ve elbetteki eyleme geçmek.
Eyleme geçmediğiniz takdirde hedefiniz; kendiniz için istediğiniz bir “iyi niyet dileği” olarak, müthiş projeler klasörünüzde yerini alır.
Eyleme geçmekten korkmayın. Sonunda alacağınız haz ve dostlarınızın ve çalışma arkadaşlarınızın sizi tebrik etmesi kadar büyük bir zevk yoktur.
Ve en önemlisi de “istedim, hedefledim ve ben başardım” diyebilmeniz kendinize…
İşte, insan için en büyük tatmin budur.