Haydi şimdi gözlerinizi kapayın, derin nefes alın ve yavaşça bırakın…
Kendinizi kocaman büyük iki kanatlı bir demir kapının önünde hayal edin. Yanlarında büyük sokak lambaları var. Henüz akşam üstü…Önünüzde parke taşlı, her iki tarafında da yemyeşil upuzun ağaçlar var. Kapının her iki kanadı da yavaşca açılıyor.
İçeriye bir adım atıyorsunuz. Parke taşlardan ilerlemeye başlıyorsunuz. Başınızı sağa doğru çevirdiğinizde yemyeşil çimenlerde gruplar halinde oturan neşeli gençleri görüyorsunuz. Bir anne baba, 9-10 yaşlarında bir kız ve de 15-16 yaşlarında bir erkek çocuktan oluşan şirin bir aile bisikletleri ile yanınızdan geçiyor.
Yavaş yavaş etrafa baka baka parke taşlarda ilerliyorsunuz. Yol sizi ağaçlıkların, çimenliklerin derinlerine doğru götürüyor. Kendinizi yolun akışına bırakıyorsunuz.
Uzaktan bir su sesi geliyor, sesin geldiği yöne doğru ilerliyorsunuz. Karşınıza yeşilliklerin içinden suyunu gökyüzüne doğru ulaştırmaya çalışan bir fıskiye çıkıyor. Minik şelaleler, ördekler, kuşlar göleti süsleyen doğanın diğer parçaları. Kuşları besleyen çocukların çığlıkları eşliğinde arkanızı dönüyorsunuz. Kocaman camdan bir bina içine çekiyor sizi…Merakla giriyorsunuz, eskilerden kalma radyolar, elektrikli süpürgeler, televizyonlar karşılıyor sizi… Eski olan elektronik eşyalara ait bir sergi içinde buluyorsunuz kendinizi. Arkanızda ortasından kırılmış büyük bir korsan gemisi…Çoluk çocuk, yaşlısı genci sergiyi gezip girdikleri kapıdan çıkıyor, sizde onları takip ediyorsunuz. Yemyeşil ağaç ve çimenlerin içinden geçerek ilerliyorsunuz.
Hafiften, uzaklardan bir gitar sesi geliyor. Yavaş yavaş müziğin sizi yönlendirmesine izin veriyorsunuz. Rodrigo’nun gitar konçertosu olduğunu fark ediyor ve müziğin geldiği yere doğru yönleniyorsunuz.
Karşınızda, sırtı size dönük yarım ay biçiminde devasa sütunlar beliriyor. Sütunların önüne doğru geçerken, karşınıza büyük bir mavilik çıkıyor. Kocaman bir göl ile göz göze geliyorsunuz. Gölde iki kişilik küçük kayıklarda yavaş yavaş kürek çeken gençler ilk dikkatinizi çekenlerden. Biraz daha dikkatli baktığınızda etrafta kuğuların, kaz ve ördeklerin dolaştığını görüyorsunuz. Gölün kıyısına oturmuş gençler sohbet ediyor, ders çalışıyor, gitar çalıyor, aileler çocuklarını gezdiriyor, köpekler sahipleri ile çılgınca oynuyor.
Müziği bitirip, yavaş yavaş oradan da ayrılıyorsunuz, bakalım bu hayal bizi nereye götürecek diyerek merak içinde…
Solunuzda göl, sağınızda büyük ağaçların gölgesi, size ayrılmış toprak yoldan içinize yeşilin kokusunu ve huzurunu çeke çeke ilerliyorsunuz.
İleriden ağaçların derinliğinden bir kalabalık insan topluluğunun sesi geliyor kulağınıza…Sesin geldiği yöne doğru ilerlemek artık bu gezinin bir ritüeli oldu. Yavaş yavaş kalabalığa yaklaştığınızı hissediyorsunuz. Ağaçların arasından yüksek yuvarlak bir set görüyorsunuz. Daha yaklaştıkça o setin aslında bir kameliye olduğunu ve içinde büyük bir orkestranın hazırlık yaptığını fark ediyorsunuz. Kameliyenin etrafındaki topluluk heyecanla bekleşiyor.
O anda New York New York şarkısı yükseliyor tüm parkın içerisinde…Dans eden genç ve yaşlı aşıklar, çocuğu ile sallanan babalar, çimenlere yayılmış aileler yüzlerinde gülümseme ile eşlik ediyorlar orkestraya. Şarkı bittiğinde herkesten bir alkış kopuyor, orkestra çalmaya devam ediyor. Müzik eşliğinde parkın toprak yollarında ilerliyorsunuz. Artık daha sakin köşelerine doğru ilerlediğinizi fark ediyorsunuz. Küçük derecikler, büyük kayalıklar, çeşmeler ile süslenmiş yolunuzdan parkın çıkışına doğru ilerlediğinizi göüyorsunuz. Sizi girdiğiniz kapıya benzer büyük demir bir kapı bekliyor. Kapının önünde büyük tarihi bir çeşme… Minik serçelerin, güvercinlerin ve kumruların gün batımında banyo saati… Su sesi ile birlikte cıvıl cıvıl kuş sesleri sizi neşeyle uğurluyor.
Yüzünüzde geniş bir gülümseme, vücudunuzda müthiş bir rahatlık dünyadan bir süreliğine de olsun ayrılmış olduğunuzun verdiği mutluluk…
Dünyaya dönmenin zorluğu ile günün geri kalanı için Madrid sokaklarına koyuluyorsunuz.
Elbette bu bir hayal değil, Madrid Bueno Retiro Park’ta sıradan bir gün sadece…