Yaratıcı düşünce, yenilikçilik hep birbirine karışan kavramlar olmuşken, bir de bu yetkinlikleri mülakatlarda görmek için sorulacak sorular ve onlara alınan cevapların değerlendirmesi süreci işe alımcıların kafasını iyice karıştırmaktadır.
Tüm bunların ne anlama geldiğini veya gelmesi gerektiğini birlikte ncelemeye çalışalım.
Yaratıcılık nedir?
Genelde, nereye bakarsanız bakın, “doğuştandır, kişinin, soyut olgulara, yeni yöntem arayışına ve yaratıcılığa yönelik eğilimini belirler.” denmektedir.
Yaratıcılık sadece bilişsel işlevler ile ilgili değil, kişilik, sosyal, psikodinamik-duygudurum ile de ilgilidir. Bu nedenledir ki her IQ’su yüksek olan yaratıcı değildir.
Yaratıcı düşünce literatürde “gözlem, bilgi, deneyim ya da düşünceleri yeni düşünce ya da kavramlar üretecek biçimde ilişkilendirmek” olarak tanımlanmaktadır.
Yaratıcı düşünme süreci, problemin farkına varma ve gerçekleştirmek istenilene karar verme ile başlar,
daha sonra kuluçka dönemi gelir ki bu dönemde, bilinç altında çözüm ile ilgili alternatifler oluşmaya başlar,
aydınlanma ile devam eden süreç, çözümlerin zihinde canlandığı dönemdir, düşünce üretilmeye başlanır, çözüm bu aşamada bulunur ve anlıktır, bilgiler kaydedilir
değerlendirme ise sürecin son safhasıdır. Bu dönemde, bilgileri paylaşma, önerileri dikkate alma, çözümü uygulama, eksiklikleri saptama, eksiklikleri giderme ve çözümü değerlendirme faaliyetleri gerçekleşir.
Sol beynin analitik düşünme, mantıksallık gibi özellikleri, sağ beynin düş gücü, bütünü görme gibi özelliklerine tümüyle karşıttır ki bunları zaten hepimiz biliyoruz. Ancak sağ ve sol beynin birbirinden destek aldığı ve birbirlerini tamamladıkları da bir gerçektir. Özellikle yaratıcı düşünme sürecinde sağ ve sol beyin aynı anda aktif olarak faaliyet göstermektedir. Beyninin sağ ya da sol kısmını daha yoğun kullanan kişilerde, yaratıcı düşünce sekteye uğrar.
Yaratıcı kişiler, esnektir, çabuk ve çok yönlü düşünürler. Problemlere duyarlıdır, orjinal ve meraklıdırlar, değişik sonuçlara ulaşabilmek onları motive eder. Keşfedicidir, güçlü sezileri vardır ve hayal güçleri geniştir. Her göreve kendinden bir şeyler katar, kendi yöntem, metodoloji ve uygulamalarını geliştirirler. Risk alabilir ve yeni iş stratejileri oluşturur, yeni fikir ve yöntemlere açık olduğu gibi, yaratıcılığı destekleyici tartışmalara ortam hazırlarlar.
İşlerine odaklanır, bütün ve parçalar arasındaki farkı görebilirler. Sıradışı bağlantılar kurarlar, sorgularlar ve cesur davranırlar. Problemlere özgün çözümler getirir, etrafındakilerin de özgün çözümler getirmesini sağlarlar. Sıradışı çözümleri severler.
Yapılan araştırmalar, çalışmayı seven kişilerin, yaratıcı düşünceye de sahip olabileceklerini göstermektedir. Bu araştırmalarda, yaratıcı düşünceye sahip kişiler çalışmayı sevenler arasından çıkmış, fakat çalışmaktan haz etmeyen kişilerden yaratıcı düşünceye sahip kişilerden çıkmamıştır. Kısacası yaratıcı düşünce tembelliği sevmez.
Bu nedenle girişimcidirler, kurum içinde sürekli öğrenme ve gelişim kültürü yaratır; buna hizmet eden faaliyetlere öncülük eder, uzun vadede de kurum için faydalı olacak öneriler geliştirirler ve enerjiktirler.
Yaratıcılığın koşulları, çalışmak, deneyim, gözlem, araştırma ve algıdır. Bunlardan birinin eksik olduğu kişilerin yaratıcılığından söz edilemez. Yaratıcı düşünceye sahip kişiler, gözlem ve araştırma yapmayı çok severler, algıları açıktır, deneyimlerini farklı disiplinler ile entegre ederler ve sürekli yeni fikirler üretmekten zevk alırlar.
Kurumlarda ise, çalışanın cesaretini kıran, güvensiz, otoriter ve eleştirici bir ortam yaratıcı düşünceyi engeller.
Farklı çözümler sunan kişilere, bir işi yapmanın tek bir yolu olduğu yönünde ısrarcı davranmak, daha önce denendiğini ve işe yaarmadığını savunmak, yaratıcı düşünceye sahip olanları fark etmeyerek, diğer çalışanlar ile karşılaştırmak, yöneticilerin çok meşgul oldukları gerekçesi ile sorularını cevapsız bırakıp meraklarını kırmaları, yaratıcı düşünceyi öldüren ve yaratıcı kişileri kurumdan uzaklaştıran unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu tanımlardan yola çıkarsak, Türkiye’deki kurumların büyük bir çoğunluğunda, yaratıcı düşünce yetkinliğinin aslında yenilikçilik ile karıştırıldığını söyleyebiliriz.
Yaratıcı olduğu düşünülen kişiler işe alındığında iki taraf için de büyük hayal kırıklıkları yaşanır. Yaratıcı düşünceye sahip kişiler, yeniden yaratmak üzerine odaklanır ve kurum içerisinde bulunan bir çok süreci ve politikayı bu konuda eleştirir ve çözüm önerileri getirirler. Bu da statükocu şirketler için sancılı bir süreci beraberinde getirir. Çünkü onlardan yıllardır yapılan belirli süreç ve kalıplara bağlı işleri aynen yapmaları istenir. Bu da yaratıcı düşüncenin ölmesini sağlar. Yaratıcı beyinler sınırlandıkları anda, yaratıcılığını kaybederler.
Aslında işe alımcılar, kişiyi daha işe almadan; yaratıcı düşünceye sahip birine mi yoksa yenilikçi düşünceye sahip birine mi ihtiyaçları olduğuna karar vermelidirler.
Bir örnek vermek gerekirse, daha önce hayatımızda var olmayan cep telefonunu ilk icad eden yaratıcı düşünceye sahipti. Fakat onları akıllı telefonlara döndürenler yenilikçi idiler. Var olan bir mekanizmanın üzerinde geliştirme yapmışlardı. Ve hala da geliştirmeler devam ediyor. Bu nedenle yaratıcı düşünceye sahip kişilerin sayısı, yenilikçi düşünceye sahip kişilerin sayısından daha azdır.
Bu noktada kurumların karar vermesi gereken ben yeni bir icad, süreç, sistem, yöntem vs üzerinde mi çalışıyorum yoksa, var olanları geliştirmek ile mi uğraşıyorum?
Elbette kurumlar, yaratıcı düşünceye sahip kişileri, yenilikçi fikirleri için işe alabilirler.
Ama burada işe alımcıların ve yöneticilerin sorması gereken soru;
belleklerinde sakladıkları bilgileri gereksinim anında hızlı ve akıcı bir şekilde kullanan, sorunları çözerken, zihindeki kalıpları yıkıp, özgür düşünen, kendilerini sınırlayan kalıp düşüncelere sahip olmayan ve sorunlara alışılmadık ya da farklı çözümler üreten bu kişilerden, belirli kalıplar dahilinde, sınırları olan yenilikçi fikirler bekleyecekseniz;
bu kişileri çalışmalarınızı alt üst eden fikirler ile geldiklerinde, yapılan işi ve kalitesini beğenmeyerek yeni çözümler önerdiklerinde, gerekiyorsa yeniden yapılması gerektiğini öne sürdüklerinde, tüm maliyet, zaman vs parametrelerini bir kenara bırakmanız gerektiği ve aslında hayalinde olan şeyin çok daha mükemmel bir şey olduğunu iddia ettiğinde bu kişiyi motivasyonunu kırmadan yönetebilip yönetemeyeceğinizdir.
Steve Jobs’un kendi kurduğu firmasından atılmasını sağlayan işte buydu.
Bu nedenle ben de, eğer kurumlarının duvarlarını yıkmayacaklarsa, Türkiye’deki kurumların yaratıcı düşünce değil, yenilikçi düşünceye sahip kişiler ile çalışmalarının daha verimli olacağını düşünüyorum.
Ama ihtiyaç olan nedir diye sorarsanız,
Kesinlikle yaratıcı düşünce, derim.