Günlerden bir gün, Karınca, sabahın erken saatlerinde ormana gelir. İş başı yapmak için hazırlanmaya başlar. O sırada, Kuzu postu giymiş Kurt, Çakal, Sansar, Fare ve Yılan kafa kafaya vermiş konuşuyorlardır.
Bunun ne anlama geldiğini anlamaz Karınca önce, fakat bir sorun olduğunu da hisseder.
Bir süre sonra kafa kafaya vermiş arkadaşlardan Yılan olanı, Karınca’nın yanına gelir ve der ki;
“Sevgili Karınca bu günkü yemeğimizi siz mi vereceksiniz, yoksa bir başkası mı”
Karınca pek anlayamaz ne demek istediğini
“Elbette ki her zamanki gibi ben vereceğim” der.
“Neden sordun” der ve Yılan’a merak dolu gözler ile bakar. Yılan devam eder;
“Kuzu, belki bugün bize yemeğimizi başkası verir dedi de”, der. “Ben de merak ettim soruyorum” diye de ekler.
Bunun üzerine, Karınca;
“Sevgili Yılan elbette her zamanki gibi bugün de yemeğinizi ben vereceğim bu geçmişte de böyle oldu gelecekte de böyle olacak” der.
Yılan, aldığı bu cevap karşısında tatmin olmamış bir şekilde Karınca’nın yanından ayrılır.
Bir süre sonra Karınca ormanda tuhaf bazı sesler duyar. Geçtiği yerlerden hayvanların kendisine baktığını fark eder.
Tam o sırada kulaklarında; Kuzu postu giymiş Kurt’un sesi yankılanır;
“Valla artık bundan sonra siz uğraşırsınız bununla” diyerek Karınca’yı işaret eder. Kuzu postu giymiş Kurt, arkadaşları Çakal, Sansar, Fare ve Yılan’ı etrafına toplamış, ağlayan gözler ile Karınca’nın ona zulmünden bahsediyordur.
Bunun üzerine herkes dönüp Karınca’ya bakar. Karınca ne olduğunu anlamadan Aslan’ın yardımcısı olan Akbaba’ın sesini duyar. Akbaba, Karınca’yı yanına çağırıyordur.
Karınca, koşturarak ve meraklı bir şekilde Akbaba’ın yanına gider.
“Bak Karınca senin yüzünden Kuzu ormandan ayrılmak istiyor, yazık değil mi ona, o daha bir kuzu, ormanda kurda kuşa yem mi olsun”, der.
Karınca Aslan’a anlattıklarının aynısını Akbaba’ya da anlatır. Aslında onun bir Kuzu değil, Kurt olduğunu, Kurt’un hiç bir gün çalışmadığını, sadece yiyecek alıp her gün ormanın derinliklerinde yattığını, diğer orman hayvanlarını organize ettiğini, kendisine karşı kışkırttığını anlatır.
Fakat diğerleri gibi Akbaba da Karınca’nın bu anlattıklarına pek inanmaz. Zira Kuzu, Akbaba’yı çok seviyor ne derse iki etmiyordur. Hem şu sıralar orman da iş yapacak herkese ihtiyaç olduğundan kimeseyi ormandan göndermek istemiyordur.
Karınca, Akbaba’ya derdini anlatamadığı gibi, üstelik Akbaba’dan da azar işitmiştir.
Akbaba ona; “senin yüzünden ormanda hayvan kalmayacak, bu kadar işi kim yapacak, bak bu kuzuya ihtiyacımız var, sen de onu pek ala Kuzu olarak görebilirsin” der.
Bunun üzerine Karınca yapılacak fazla bir şey kalmadığını anlar ve sessiz sakin biçimde işine döner.
Günler birbirini kovalarken, bir gün Kuzu, Akbaba’ya gider ve “Karınca bana ters ters bakıyor, beni rahatsız ediyor, seni ve buradaki arkadaşlarımı çok seviyorum ama bu işkenceye daha fazla dayanamam ben bu ormandan ayrılacağım” der.
Bunu duyan Akbaba hemen Karınca’yı çağırır. “Ben sana ne demiştim” der, “bu ormandan hayvan ayrılmayacak bak sen ona ters ters bakmışsın o da geldi daha fazla dayanamam dedi” der.
Karınca aslında ümitsizce Kuzu’nun probleminin kendisi olmadığını sadece üstündeki postu çıkarırken gördüğü ve onun aslında bir Kurt olduğunu bildiği, herkese dağıtılan yiyecekten daha fazla istediği ve Karınca’nın da bunun adil olmayacağını söylediği için bu sorunları çıkardığını söyler. Çünkü o bir Kurt’tur ve Kuzu için verilen yiyecek ona yetmiyordur.
Bunun üzerine, Akbaba “ben Kuzu’yu kararından vaz geçiremiyorum gitmesini de istemiyorum bu nedenle ona bir yıllık yiyeceğini vereceğim ve o şekilde bu ormandan göndereceğim, en azından ona bu kadarını yapalım” der.
Karınca, aslında ona bu tavizi vermez ise ormandan ayrılmayacağını, Kuzu’nun sadece blöf yaptığını, ormanda hiç çalışmadan elde ettiği yiyeceği başka yerde bulamayacağı için onun zaten gidemeyeceğini çünkü onun masum bir Kuzu değil, tüm bunları planlayan bir Kurt olduğunu, Kuzu’nun buradan gitme şartının aslında o bir yıllık yiyecek olduğunu söyler ama Akbaba’ya kendini daha fazla dinletemez. Bunun üzerine, Karınca, Kuzu’nun bir yıllık yiyeceğini hazırlamaya başlar.
Fakat tüm bunlardan sonra Karınca’nın, bu ormana ve Aslan ile Akbaba’nın adaletine olan güveni sarsılmış ve daha fazla bu ormanda kalamayacağını anlamıştır. Bunun üzerine bir karar verir ve Kuzu, ormandan ayrıldıktan sonra o da artık kendisine başka bir orman arayacaktır.
Sadece Aslan ile gideceği bir başka orman ziyareti ve bir iki ufak tefek işini halletmesi gerekecektir.
Kuzu’nun ormandan ayrılacağı gün gelir çatar. Karınca, bir yıllık yiyeceği paketler ve Kuzu’ya teslim etmek üzere Akbaba’nın yanına gider. Karınca, Kuzu’ya paketi teslim etmek için beklemeye başlar.
Kuzu postuna girmiş Kurt, bir kaç kere Akbaba’nın yanına gelip, kulağına bir şeyler fısıldar, Akbaba ona “merak etme” der. Karınca bu durumdan şüphelenir ve Akbaba’ya “eğer bu Kuzu, ormandan gitmeyecekse, bileyim beni daha fazla elimde bu paketle bekletme” der.
Akbaba “yok yok bekle sen gidecek ormandan anlaştık biz onunla paketini alıp yola koyulacak” der.
Akşam olur, nihayet Kuzu postundaki Kurt gelir ve Karınca’dan bir yıllık yiyeceğini alır. Tüm ormandaki arkadaşlarına veda eder ve gider.
Bu arada Karınca da ertesi gün gideceği diğer orman ziyaretinin hazırlıklarını da tamamlamıştır. Aslan ile ertesi sabah buluşurlar ve diğer ormana doğru yola koyulurlar.
Biraz dinlenmek için, bir dere kenarında konaklamaya karar verirler. Tam o sırada, bir Güvercin elinde bir kağıt ile gelir ve kağıdı Karınca’ya uzatır. Karınca, Güvercin’in elinden kağıdı alır hemen açar bakar, merak etmiştir, yoksa onlar yokken ormanda bir sorun mu olmuştur?
Karınca haberin altında Akbaba’nın imzasını görmüştür. Aslan ve Karınca yokken, Akbaba, Kuzu’yu tekrar ormana çağırmıştır.
Bunun Akbaba ve Kurt’un işbirliğinde yapılan bir kandırmaca olduğunu ancak o zaman anlar. Kurt, sonunda hiç çalışmadan bir yıllık yiyeceğine kavuşmuş ve ormana tekrar dönmüştür.
Akbaba ile Kurt, aslında Aslan ve Karınca’ya bir oyun oynamışlardır.