Yıl…1984
Günlerden…28 Eylül
Yer…Baltık denizi
1980 yılında inşa edilen Estonya feribotunda o gün 989 kişi vardı ve hiç biri henüz olacaklardan haberdar değildi.
Gece sert dalgalar başlamıştı. Saatler gece yarısı 1:00’i gösterdiğinde bir gürültü oldu. Gemi bir süre dayandı ama bir süre sonra su almaya başladı.
Su seviyesi 50 cm’e çıktığında yan yatmaya başladı. Aynı anda tahliyeler başlamış, gemi kaptanı ise sürekli olarak “panik yapmayın” anonsları veriyordu. “Panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız”
Kaptanın bu sözleri 989 kişi içinde sadece 137 kişinin tahliye edilmesine neden oldu. Gemide kalan 852 kişi, kaptanın “dünyanın en güçlü feribotundayız” sözleri arasında suyun tahliye edilmesini bekliyordu. Kurtarma operasyonları, su boşaltma operasyonları, mürettebatın çabası vs’ler iyisi ile doğrusu ile yapılmış, faciadan sonra da konu çokca irdelenmişti. Fakat olayın psikolojik boyutu daha sonradan ortaya çıkacaktı.
Ve o gece fırsatı varken tahliye olmayan, kaptanın sözlerine güvenerek konfor alanını değiştirmeyen, otoriteye güvenen 852 kişi hayatını kaybetti. Olaydan sonra 852 kişi hakkında yapılan incelemelerde %98’inin yüzmeyi bildiğini ve feribotun bulunduğu suların sığ sular olduğunu gösteriyordu.
Psikologların ilgisini çeken bu olay modern deniz tarihinin en büyük faciası, psikoloji literatürüne de Estonya feribotu sendromu olarak geçti.
Kişilerin bir “otorite”ye güvenmesi, otoritenin söylediklerini her şartta “doğru” kabul etmesi, bu facianın psikolojik nedenlerinin arasında görüldü. Elbette ölenlerin %98’inin yüzmeyi iyi bilmesi her şartta kendilerini kurtaracaklarına olan özinançları, içinde bulundukları –gece yarısı filikalarda dalgalarla boğuşmaktansa, her ne kadar su da alsa, geminin daha konforlu ve güvenli algılanması- konfor alanı da bu facianın diğer psikolojik sebeplerindendir. Tabi büyük çoğunluğun düşündüğü her zaman daha doğrudur, varsayımı da grup olarak hareket etmenin ve diğerlerinin bir bildiği vardır diye düşünmenin de faciayı son noktaya getiren diğer psikolopjik sebepler olabilir.
Böyle bir ortamda bizlerin yaşadığı toplumlarda yaşayanlar olsaydı, “otorite” figürü bu kadar etkili olabilir miydi bilemiyorum. Bunun da araştırması yapılabilir belki ama bunun gibi büyük bir facia olan 11 Eylül olaylarında, İkiz kulelerdeki türklerin hızlıca ortamdan uzaklaşmaları ve tahliye olmaları, otoriteye pek güvenimizin olmadığını göstermektedir.