İş görüşmelerinde en çok sorduğum sorulardan biridir.
Sabah saatiniz çaldığı anda ne düşünüyorsunuz?
Enteresan cevaplar alırım her zaman…
Ama özellikle merak ettiğim karşımdaki kişi; sabah işe giderken “offf yine işe gidiyorum lanet olsun” diyen “lanetçiler”den mi,
yoksa “bugün de, şu işlerimi halledeyim, iyi olacak, şunu da bitirirsem sonra şu işime başlayabilirim, hemen işe gideyim” diyen “yaşasın”cılardan mı irdelemeye çalışırım.
Peki bu iki tip insanın aslında neden iş yerine gelmeye çalıştığını anlayabilir miyiz? Pek değil, bu en azından mulakat sırasında olmaz. Ama işe aldıktan sonra, davranışlarını gözlemleyerek bu tiplerin hangi nedenlerle işe gelmekten nefret ettiğini veya hoşlandığını anlayabiliriz.
Bazen de, bir çalışan bir müddet “yaşasın”cılardanken birdenbire “lanetçiler”e dönüşebilir.
Sabah uyandıklarında “yaşasın bugün iş var” diyenler, “lanet olsun neden işe gidiyorum ki” diyenlerin ise bambaşka nedenleri vardır, bu nedenler bir çalışanın, işyerinde yaşadığı, olaylara, yöneticisine, ortama, ne kadar çok sayıda birlikte olmaktan zevk aldığı çalışma arkadaşının olduğuna ve en önemlisi de, işinden ne kadar zevk aldığına bağlıdır.
Benim iş hayatımda gözlemlediğim bunlardan en bariz “Yaşasın”cılara örnek; zaman zaman işini kaybetme korkusu nedeni ile, kendisinden sonra gelecek yeni nesilleri yetiştirmemek için direnç gösteren insanlardır. Tüm motivasyonunu işten sağlayan, kendisini iş yerinden başka bir sosyal ortamda net ifade edemeyen ve bu nedenle de, “şirketin bana ihtiyacı hiç bitmesin hep bana ihtiyacı olsun her şey bana sorulsun” diye düşünerek, iş yerine süresiz yapışanlardır. Ve onlar sabah yataktan kalkarken, bir an önce kendilerini tek ifade edebildikleri yere, iş yerine atmaya çalışırlar. Bu tipler, şirkete gitmediklerinde neler olduğunu merak edecekleri için, izine de mümkün olduğunca az çıkmaya hatta mümkünse çıkmamaya çalışırlar. Zatenzorla gönderilmiş olsalar bile, e-posta kontrolleri ve telefonlarla devamlı şirketten haber almaya çalışırarak, onlarsız işlerin devam ediyor olmasına her seferinde şaşırırlar.
Bir başka “Yaşasın”cı tip ise; şirkette gerçekten çok fazla güzel arkadaşlık ilişkileri kurmuş hatta bazen de bunu fazlaya kaçırmış olanlardır. Bunlar, iş yerine iş yapmaktan ziyade; arkadaşları ile aynı ortamda olmaktan büyük zevk aldıkları için veya belki de ilgilerini çeken bir kişi ile daha fazla beraber olmak için bir nevi sosyal ortam niyetine gelenlerdir. Bunlar için hafta sonları zor geçer, çünkü iş yeri dışında fazla arkadaşları yoktur. Tüm arkadaş çevresi iş yerindendir. Hep onlarla görüşmek, her yere onlarla gitmek isterler. Hafta arası her sabah da kalktıklarında, işe gitmek için büyük bir sabırsızlık çekerler. Tatillere de, her zaman iş yerindeki arkadaşları ile çıkmayı tercih ederler.
Bir diğer tip ise; yaptığı işten müthiş zevk aldığı için işe gitmek ister. Yaptığı iş ile bir şeyler yaratıyor, onu tatmin ediyor, ona bir şeyler kazandırıyor ise, sabah kalktığında işe gitmek için müthiş bir hızla hazırlanır. Kendini yaptığı iş ile ifade edenlerdir bunlar ama bu tiplerde de, arkadaşlık ilişkileri fazla değildir. İş yerinde hep yalnız kalanlardır ve onlar da zaten bundan gocunmazlar. Onlar için önemli olan, elindeki işi layıkıyla yapabilmek, o günü huzurlu bir biçimde bitirmek ve eve dönerken kendinden gurur duymaktır.
“Lanet”çilere gelirsek;
Bunlardan bir kısmı, çalışmak zorundadır ve para kazanmalıdır. Bu nedenle de, şikayet ede ede gelir giderler iş yerine…Her şikayet edişleri bir kaç kendi gibi arkadaşı arasındadır. Ve çözüm için hiç bir şey yapılmaz. Hatta işveren duymasın diye de fısır fısır konuşulur, kapalı kapılar ardında dedikodu yapılır. Her zaman haklı kendisi olduğu gibi tüm zamanların haksızı da işveren olarak ilan edilir. Bunlar işten de çıkmaz, zaten iş de aramazlar. Şirketin uzun süreli çalışan, çok konuşanlarıdır.
Bir grup “lanet olsun” cular ise, işe gitmenin bir türlü anlamını bilememiş, anlayan varsa beri gelsin şeklinde, işten, kendinden hatta hayattan bezmiş insanlardır ki bunlar, sabah geliş saatlerine çok dikkat ettikleri gibi çıkış saatlerine de çok çok dikkat ederler. Bir dakika fazla şirkette duramazlar. Mecburen gelmiş, çalışmış ve gidiyorlardır. Daha işveren için yapılacak ne vardır ki? Etliye sütlüye karışmaz, sistemli bir şekilde tatile çıkar. Tatilinden, çalışma saatlerinden veya hafta sonlarından hiç taviz vermezler. Saatler, takvimler yanılır fakat bu tipler yanılmazlar. Onlara göre iş hiç bitmez. Ellerinde ne iş varsa onu yaparlar ve başka bir iş ile uğraşması istendiğinde, hiç beklenmedik tepkiler verirler.
Bir başka lanetçiler ise; mümkün olduğunca geç işe giderler, onlar için önemli olan şirkette bulunduğu saatler içerisinde yaptıklarının kalitesidir. Buna da insanları inandırırlar. Herkese ahkam keser, kural tanımaz, üst alt kim varsa söz söyleme hakkına sahip, kendini iyi pazarlayan tiplerdir. Mümkün olduğunca en az sürede şirkette olup en az işi yapıp, üstüne vazife olmayan işlere bulaşmadan, hatta mümkünse elindeki işin bir kısmını başkalarına yıkan tiplerdir. Şirketi çiftlik, arkadaşlarını da kendi için çalışan olarak görürler. O zekidir ve diğer aptallar ona hizmet etmelidir.
Profesyonel çerçevede arkadaşlıklar edinen ve iş ve sistemler üzerine enerji harcayan, insanların ayaklarına çelme takmadan çalışan, yükselmek için çeşitli hokkabazlıklara girmeyen, patronların kapısını aşındırmayan, bilgi saklamayan, paylaşımcı, hal hatır soran, sabah “günaydın” akşam “iyi akşamlar” diyen, güler yüzlü, işine sadık, firmasını benimsemiş, eleştiri ile birlikte çözümlerini de sunan, zaman zaman yorulduklarından ve sorguladıklarından “lanet olsun” diyen ama genel iş ahlakları “işe gidiyorum bir işe yarıyorum yaşasın” diyen tipler ise, nadir bulunsa da şirketler bu tiplerin üzerinde ayakta durur.