Son bir karar ile; Linkedin’de şahsıma gelen tüm bağlantı isteklerini, bir işe alımcı gibi değerlendirmeye başladım.
Eskiden, “herkesin, her kesimin her mesleğin birbirinden öğreneceği şeyler vardır” diye düşündüğümden, kimseyi geri çevirmeden bağlantılarıma ekliyor ve iletişimde kalmaya gayret ediyordum. Fakat son zamanlarda bu düşüncenin fazla iyimser olduğuna kanaat getirdim.
Zira, bu iyimser yaklaşımımı; farklı algılayan ve sanki bir teklifte bulunmuş da ben de kabul etmişim gibi kendi kendilerine cesaretlenenler (!) sayesinde değiştirdim.
Maalesef, TDK’nın tanımladığı MÜSAİT karşılığında yer alan KADIN tanımlamasını benimsemiş kişilerin Linkedin’i keşfetmesi ile birlikte artık kişileri, bağlantılarım arasına almadan önce çeşitli kriterler ile değerlendiriyorum.
Peki nedir bu kriterler?
Önce Linkedin nedir diye başlayalım. İnternette incelediğim kadarı ile, genelde tanımlar şu yönde;
“Linkedin, kullanıcıların profesyonel anlamda iş ve kariyer ortamında paylaşımlarının bulunduğu bir sosyal sitedir.”
Bu durumda, ailem arkadaşlarım ile özel yaşamım, yediğimi içtiğimi, giydiğimi, güzelliğimi, siyasi görüşümü paylaşacaksam bu konu ile ilgili çok daha güzel ve eğlenceli siteler var.
“Ne var canım hep iş hep iş arada bir eğlenelim”
“Linkedin’in zebanisi misin, sana ne, istediğimi paylaşırım”
türü düşünceler için profilim kapalıdır. Zira ben de eğleniyorum ama bunu bir tıkla gidebileceğim diğer sosyal medya platformlarında yapıyorum. Linkedin’de bunu yapanlardan uzak kalmaktan yanayım. “Hadi belki sadece eğlenmiyorlar arada bir de benim de faydalanacağım profesyonel anlamda bilgi de paylaşıyorlardır”, dedim, üşenmedim takip ettim. İnceledim baktım, benim profesyonel gelişimime katkıda bulunabilecek hiç bir paylaşımda da bulunmadılar. Bu arada yanlış anlaşılmasını istemem ama, örneğin işe alım, eğitim vs türü bir karikatürü elbette kabul edebilirim. Bu tür paylaşımlar eğlenceden ziyade, iş hayatında kelimeler ile anlatmaya çalıştığımız uzun uzun düşünceleri tek bir çizgi ile kolayca anlatabiliyorlar. Bu nedenle bu tür paylaşımlara her zaman kapım açık.
Profesyonel anlamda, iş ve kariyer konulu paylaşımları yapabileceğimiz, katılımcısı bu kadar yüksek bir sosyal medya platformu yok. Ama diğer eğlenceli paylaşımlar rahatlıkla diğer sosyal medya platformlarında yapılabiliyor. Yeterince açık anlatabildim mi bilemiyorum ama bari bu platformda gerçekten iş ve kariyer konuşanlar ile bağlantıda olmak benim için öncelikli kriterdir.
Bir de her sabah “günaydın”, her akşam, “mesai bitimi, iyi akşamlar” diyerek mesaj atanlar var. Hiç sektirmiyorlar. Bu arkadaşlara tavsiyem twitter… Twitter ergenleri her sabah #Erkencitayfa etiketi ile birbirlerine “günaydın” diyor, bu etiketlerle twitterda istediğiniz kadar “günaydın”, “iyi akşamlar” diyebilirsiniz. Biz size gücenmeyiz. Biz otomatiğe bağladık, her sabah zaten hepimize günaydın, her akşam da, iyi akşamlar…
Bu tür mesajların dışında başka hiç bir şey paylaşmayan dostlarımızın; Linkedin’de, mesaj paylaşmak ve kendilerini hatırlatmak, göstermek kaygısında olduklarını biliyorum. Ama bizlerin “Linkedin’de mutlaka paylaşımlarda bulunun” dediğimiz paylaşımlar bu paylaşımlar değil.
Bir başka konu da, matematik soruları…
Her seferinde hala cevap veren olduğunu gördükçe şaşırıyorum, sonra da şaşırdığım için kendime şaşırıyorum. Tamam anladım, hepimiz birer matematik dahisiyiz. Kabul ediyorum. Ama artık sıkılmadınız mı, bu tür matematik sorularını yayınlamaktan ve/veya cevaplamaktan.
Benim için, bağlantılarıma ekleyeceğim kişiler için bir diğer kriterim de, türkçeyi doğru kullanmalarıdır. Adı ve soyadını bile küçük harfler ile yazanın kendisine saygısı yoktur diye düşünüyorum. Ama tek ve sadece incelediğim bu değil elbette…
Nasıl anlatayım bilmiyorum ama en basiti ile, profilini düzenlerken; çalıştığı şirketlerin adlarını tam ve baş harflerini büyük yazmayan, cümleye büyük harfle başlamayan, noktalama işaretlerini kullanmayan veya kullanım kurallarından habersiz olan, “gelcem, gitcem, gidiyom” diyen, “Bu şEKiLde” yazan, özel isimlerin, illerin, ülkelerin ilk harflerini büyük yazmayan, MSN Türkçesi kullananlar ile iletişim kurmam çok güç.
Özel mesajlarda gelen “Mrb, syglr, tşk” gibi kısaltmaları kullananlara hiç saygım yok. Zira onların bana saygısı yok. Bir kelimeyi tam olarak yazabilecek kadar zamanı yoksa benim de onu isteklerini yerine getirmem için bir neden yok diye düşünüyorum.
Yine özel mesajlarda, “CV’m şu linkte, bana iş bulursanız telefonum şu” şeklindeki mesajları da hiç dikkate almıyorum. Kişi işi kendisi arar, başkasına aratmaz. Takibini kendi yapar, başvurusunu kendi yapar. Tanımadığı bana, kimdir nedir kısa bir bilgi bile vermeden, kendisi için iş aratıyor, ayrıca, ben iş bulup bir de kendisini arayacağım. Elbette mümkün değil. Hayal kurmuş, bir de elbette şuna buna “Linkedin’de iş bulursun dediler, özel olarak mesajdan, şu GMY’ye bu GM’ye CV gönderdim, yine de iş yok, bunlar hep kendi adamlarını işe alıyorlar” demesi için bahanesi olacaktır.
Bu benim için iletişimin temel seviyesidir. Eğer temel seviye henüz geçilememiş ise, temel seviye nedir, ne değildir elbette yardımcı olmak isterim, denedim de…Fakat, egolar nedeni ile bu konuda anında tepkisel davranılarak agrasif tutum içine giriliyor. Bu nedenle, bu tip kişilere doğruları göstermenin benim işim olmadığını düşünüyorum. Beni de ziyadesi ile yorduklarından, profil bağlantılarıma kabul etmiyorum, ya da bu tür mesajları sıklaşırsa, bağlantılarımdan çıkarıyorum.
Doğal olarak öncelikli olarak mesleğimle yakından uzaktan ilgisi olan herkese kapım açık. Fakat, özellikle özel mesaj ile şirket tanıtımları, bağış vs türü bildirimlerde bulunulduğunda, beni rahatsız ettiği gibi, güvenilirliği, pazarlama stratejilerinin yanlışlığı vs gibi nedenler ile bu tür bağlantılarımı da koparıyorum.
Mesela, insan kaynakları yazılımı yapan bir firmanın satış yöneticisinin, insan kaynakları yazılım satmak için Linkedin mesajı ile benimle görüşmek istemesi kadar ironik, bir mesaj almamıştım. O sırada Linkedin profilimde de görüntülendiği üzere, insan kaynakları yazılımı yapan firmanın insan kaynaklarından sorumlu genel müdür yardımcısı idim.
Profilinde, sadece MANAGER, FOUNDER, yazanların, kendilerine verdikleri bu payeler, kendilerini yüceltmek amacı ile yapmış olsalar da, maalesef daha da küçültücü bir hal alıyor. Profiline baktığınızda kişinin, herhangi bir kurum ile bağlantısı yok, kendi şirketi olsa bile bir şirket ismi yok. Neyin Manager’i veya Founder’ı olduğu konusunda ciddi şüpheleriniz doğuyor. Doğal olarak bu tür kişiler de bağlantılarım arasında yerini almaktan çok uzak. Uzmanlık alanının ne olduğunu bilmediğim kişiler ile bağlantıda olmamın bana ne faydası olacağı benim için hala bir muamma…
Bazı profillerin ise, üniversite, lise mezuniyetleri yok. Kesinlikle bir sorun değil elbette. Fakat ilkokul adını yazıp da yanına “PEKİYİ ile geçti” diye bir ibare konması da, gereksiz bir çaba. Bizim için önemli olan senin uzmanlık alanın. Nereyi ne derece ile bitirdiğin önemli değil. Burada bir profil açmıssan, bana ne iş yaptığını, nasıl yaptığını göstereceksin, verdiğin bilgiler ile ben de, senden neler öğrenebileceğimi göreceğim.
Bir diğer OKUL sahasına ne yazacağını bilemeyen grubun durumu daha da vahim. Profilinin “Üniversite Adı ve Bölümü” kısmında yazanı aynen paylaşıyor, yorumu size bırakıyorum;
“Yarım asıra yakın iş deneyimi içeren hayat okulu
Beklentiyi karşılıyor, Satış, satınalma, finans, hukuk, müşteri ilişkileri, İlkokul, Ortaokul, Lise, Üniversite daha da önemlisi deneyim”
Bir başka Linkedin fenomeni ise, yapılan paylaşımlara yapılan yorumlar. Bayılıyorum o yorumlara. Bazı paylaşımların yorumlarını özellikle okuyorum.
Bazı arkadaşlarımızın, Eminönü’nde uzatılan mikrofona kendini konuşmak zorunda hissedip de bilmediği her şeyin cevabını o konuda otoriteymiş edası ile cevaplamaya kalkanlardan hiç bir farkı olmadığını gördüğümde, gülmek ile üzülmek arasında bir duygu içinde kalakalıyorum.
Bunu en iyi şekilde anlatabilmem için size noktası virgülüne dokunmadan bir örnek paylaşmak istiyorum. Bir İK Yöneticimizin asgari ücret ile ilgili bir paylaşımı vardı;
“Asgari ücretin 1.300 tl olacagi düşünüldüğünde insan kaynaklarının yapması gereken sey ücret politikasi üzerine calismak ve 2016 yılı ücret sistemini oturtmak.”
diye yazdığı bu paylaşımın hemen arkasından gelen yorum ise noktası, virgülüne dokunmadan aynen şöyle;
“Evet nedense siz ofis gorevlileri zor isler yapmayipta normal calisandan fazla ucretlere Tabi tutuldugunuz icin ezilen kesmin alacak uc kurusunun bile muhasebesini yapiyirsunuz İNSAN kaynaklari Demek personlle Ic ice vede onlarin sorunlarina ortak olmak demektir butceyi birakinda isinize Bakiniz lutfen sayin yoneticiler”
Çünkü arkadaşın okuduğu ile anladığı arasında Çin seddi inşa edilmiştir. Yorumlardaki, yazım kurallarını ise, artık uzun zamandır görmemeye çalışıyorum. İçeriğine bakmadan yazım kurallarından bile düşüncesinin ne olduğunu anlayabildiğim bir kesim var. “Linkedin diye bi şii varmış, bi giriiim de bakiiim napıyolar orda” düşüncesi (!) ile Linkedin’de hesap açtığını düşündüklerimin yorumları, paylaşımları doğal olarak benim bağlantılarımdan çıkmalarına neden oluyor.
Bazı şeyleri anlatmak, öğretmek insanları aydınlatmak elbette bizim gibi, özellikle insan kaynakları, eğitim, koçluk gibi meslek dalları ile ilgilenenler olarak, görevimiz. Elbette, hepimiz bir şekilde, elimizden geldiğince yapabildiğimiz, toplumun da gelişimi için faydalı olmaya çalıştığımız bir dizi faaliyetlerde bulunuyoruzdur.
Fakat bunun da bir sınırı var. Zamanımız ve sabrımız elverdiği ölçüde ancak, aydınlatma, yetiştirme, bilgilendirme faaliyetlerimizi yerine getirebiliriz. Ve daha da önemlisi, karşımızdakinin de kabul ettiği ölçüde…
Bundan fazlası için aslolan işlerimizi bırakıp kendimizi tamamen toplumun aydınlanmasına adamamız gerekir ki, bu da hiç birimiz için mümkün değil