İnsanoğlu olarak bizler, belirli bir davranışı göstermek için, sonuçlara ilişkin beklentilerimizi değerlendiriyoruz. Yani bir davranışı göstermemiz; beklediğimiz sonucu alıp alamayacağımız ve bu sonucun bizim için değeri ile orantılıdır. Bildiğiniz hesap kitap yapıyoruz.
Daha basit bir şekilde söylersem, sonunda beklediğimiz ödülü almazsak pek de fazla kendimizi zora sokmuyoruz. İnsan beyni en az çaba ile en iyi sonuca varmaya odaklanmış. Ben söylemiyorum, araştırmacılar söylüyor.
Peki, bu hesabı nasıl yapıyoruz?
Öncelikle gösterdiğimiz gayret ile performans ilişkisini değerlendiriyoruz. Bir işi yapmaya göstereceğimiz gayret sonunda, nasıl bir performans ortaya koyabileceğimizi hesaplıyoruz. Aslında tam da bir hesap demeyelim de, daha çok göstereceğim gayret ile performans arasındaki ilişki arasındaki olasılıkları değerlendiriyoruz, diyelim. Bu gayreti gösterebilecek yetenekte miyim? İspanyolca ders vermem isteniyor, İspanyolca bilmiyorum ama, iki ayda öğrenip yapabilir miyim? Yoksa saçmalıyor muyum? Makul ve mantıklı biri bu noktada kendini olduğu gibi değerlendirir elbette. En azından üçüncü kişilere olmasa bile, bu gayreti sarfedebilecek bilgi ve becerisi var mı, yok mu, sessizce kendisine itiraf edebilir.
Kendimden emin olduğumda ise bir diğer soru ile karşılaşıyorum. “Eğer azami derecede gayret gösterirsem, bu gayretimin farkına varacaklar mı?” Genel olarak, çalışanların çoğu için bu sorunun cevabı koca bir “hayır”…Sebepleri; benim yeteneklerimin uygun olmamasından, organizasyonun iyi bir değerlendirme sisteminin olmadığına, oradan da, yönetimin adaletsizliğine kadar uzanır. Bu da benim ne kadar gayret gösterirsem göstereyim, adaletli, objektif bir değerlendirme yapılamayacağına olan inancımın seviyesi ile ilgilidir.
Hadi diyelim, organizasyonun adil bir sistemle değerlendireceğine inanıyorum, bu sefer de karşıma başka bir faktör çıkıyor. “Ben bu performansı gösterdim de, sonunda gelecek ödül, gerçekten gelecek mi? Bu ödülü alabilecek miyim? Yoksa, alıp almayacağım belli değil mi? Zaten daha önce de prim dağıtacaklarını söylemişlerdi ama herhangi bir prim falan almadık mı, ne kadar çalışırsam çalışayım bu hedeflere ulaşamam mı” diyorum? Eğer bu sorular olumsuz cevaplanıyorsa, herhangi bir performans göstermek için hiç kendimi yormuyorum.
Tüm bunlara olumlu cevaplar verdiğimi düşünsem bile, bu sefer “gösterdiğim performans sonunda alacağım ödül benim için ne kadar önemli”, sorusu ile karşı karşıya kalıyorum. Yani kısacası, bu kadar çabaya değer mi? diye soruyorum kendime… Bu ödül benim kişisel hedeflerimi ya da ihtiyaçlarımı karşılıyor mu? O ayakkabıyı alabilecek miyim? O tatile gidebilecek miyim? Ayakkabının İtalyan ya da Salı pazarından, tatilin memleketimde ya da Bahama’larda olması benim o ödüle atfettiğim değer ile bağlantılı elbette… Klişe olacak ama her şey para değil elbette…Bazılarımız için, “yazılarınızı zevkle okuyorum” geri bildirimleri almak bile ciddi bir güdülenme sağlıyor. 🙂 Her zaman dediğim gibi, ödül kişiseldir, herkesin ödüle atfettiği değer diğerinden farklıdır. İşte o yüzdendir ki, her ödül herkesi aynı derecede motive etmeyecektir.
Ve işin en güzel yanı da bu hesapları saniyeler içinde yapıp, o gayreti gösterip göstermeyeceğime karar veriyorum. Patron, bu akşam mesaiye kalacağız dediği anda saniyeler içerisinde yaptığım bu hesapları, zayıflama ile ilgili olarak kendimi ikna etme aşamasında olduğu gibi hayatımın her anında yapıyorum. Ve bu sorulara verdiğim cevaplara göre, o davranışı gösteriyorum ya da göstermiyorum.
Hazır, zayıflamadan açtık konuyu oradan devam edelim.
Size desem ki, zayıflamanız lazım….
Saniyeler içerisinde neler düşündünüz?
İlk aklınıza gelen buna ihtiyacım var mı? Var diyenlerle devam edelim. Yok, diyen var mıdır bilemiyorum hem de bu mevsimde…. 🙂
Önce kendinizin bu konudaki gücünü ölçtünüz. Yapabilirim, yapamam? Çok denedim olmadı…Bir kere denemiştim bir daha deneyebilirim.
Gözünüz anlık olarak karardı. Zayıflayabilir miyim? Bu gayretimin sonucunda ya zayıflayamazsam, ofis partilerinde bir dilim pasta bile yiyemeyeceğim, herkes yerken ben bakacağım. Aman Allahım, dondurma mevsimi de açıldı!
Hemen ardından; “off o kırmızı elbiseyi alırım, ayakkabımı daha kolay bağlayabilirim”. (Ayakkabı bağlamanın, zayıflamak ile ne alakası var diyorsanız, karnınıza bir yastık koyup eğilin ve ayakkabınızı bağlayın. Evet işte öyle 🙂 ) Zayıfladığımda alacağım ödüller nelerdir? Hayatıma ne katacak? Beğenileceğim. Daha şık görüneceğim. Sosyal ortamlarda daha ilgi çekeceğim…Bu böyle uzar gider.
İşte anlık olarak aklınızdan geçen bu düşüncelerde, eğer o ödülün değeri sizin için yüksek ise ve gayretleriniz sonucu o hedefe ulaşabileceğine inanıyorsanız, rejime başladınız bile, tebrik ederim.
Tabii, bu motivasyonunuz, sizin iyi bir performans göstereceğiniz anlamına gelmez. Çünkü motivasyon performansı oluşturan etkenlerden sadece biridir. Çok iyi motive olmanız çok iyi performans göstereceğiniz anlamına gelmez.
Onu da başka bir yazıya konu edelim, ne dersiniz?
Not: Bu arada, ufak bir bilgi; kilolu kişileri, normal kiloda ve normal kilonun altında olan insanlara göre daha az çalışkan, daha az dikkatli, hırsı ve disiplini olmayan, yavaş düşünen ve kötü rol modeli olarak değerlendiriyor ve üstelik bunu yaparken hiç farkına varmıyor-muşuz. Bu ufak bilgi bile zayıflamak için yeterli motivasyon sağlar sanıyorum.