Yıllar içinde edindiğim deneyimler, duyduklarım, gördüklerim ve okuduklarım, bana tek bir şeyi öğretti; o da yönetmenin, rakamlarla, satışlarla, stratejilerle değil, duygularla olduğu…Çoğu yöneticinin duymaktan kaçındığı, dokunduğunda, elinin yanacağını sandığı ve bu nedenle yok saydığı şey aslında; insanları yönetmenin duyguları yönetmekten geçtiğidir.
Büyük projelerin, ciroların, hedeflerin yöneticileri; duyguları yönetmekten neden bu kadar korkarlar, her zaman benim için bir bilmece olarak kalacaktır.
Satış personeline “hedef”, muhasebecisine, “rakam”, sekreterine “telefon”, proje çalışanlarına “son tarih” olarak bakan yöneticiye, onlar da; “maaş” olarak bakacaktır.
Yöneticinin kriterleri, rakamlar üzerinden oldukça, çalışanların da kriterleri maaşları, primleri, ek ödemeleri üzerinden olacaktır. Bu durumda kurumsal bağlılıktan söz etmek elbette mümkün değildir.
İnsanların duygularını yönetmek gerçekten çok zor. Çünkü kişi öncelikle kendisini, kendi duygularını fark etmeli, onları adlandırabilmeli ve en önemlisi de dile getirebilmelidir.
Duyguları yok sayan yöneticiler, sallanan masa ayağına kağıt sıkıştırıp, o kağıdı bir o yana bir bu yana çevirenler ile aynıdır benim gözümde…O masa bir türlü dengede durmaz. Dengede dursa bile, yönetici masadan kalktığında, yine sallanmaya başlar. Şirket sürekliliği sağlanamaz.
İnsanlar kendilerini, başkalarının onları gördüğünden çok farklı görür. Yönetici-imiş gibi davrananlar, bu farkı göz önünde bulundurmaz, saçma ve değersiz bulur. Ortaya konan iş ve rakamlar onlar için yeterlidir.
İş hayatında özellikle yöneticilik becerisi, baskı ile karşılaşıldığında ortaya çıkar. Dengelerin bozulmaya başladığı ve kaos ortamına doğru sürüklendiğini gören yönetici, yetersiz ve hatalı tepkiler veriyor ise, durumu daha da zorlaştırır.
Risk almaktan çekinen, karar vermekte tereddüde düşen, daha da kötüsü çelişkili kararlar veren yöneticiler, zaman zaman da ne yapacağını bilemediğinden, fevri kararlar alır ve şirketi zor duruma sokar.
Çoğu yönetici, karşısındakilerle konuşurken çekimser davranır, bir tartışma yaratmamak için karşısındakinin isteklerini yerine getirecek-miş gibi vaatlerde bulunur, elbette konuşma tartışmasız sonlanır ama bu tür davranışlar, daha da kötü olaylara gebedir. Yapamayacağı vaatlerde bulunmak ve sözünü tutmamak, yöneticinin tüm güvenilirliğini sarsar.
Öfkesini denetleyemeyen, çevresindekileri azarlayan, küsen yönetici ise; haklı olduğunu düşünecek ancak çevresinde itibar kaybedecektir. Bunu geri alabilmenin tek yolu; çevresinde ona samimiyetle eleştiri yapabilecek kişilerden geri bildirim alması ve kendini değiştirebilmesidir. Ya da bu konuda profesyonel olan kişilerden destek alabilecek kadar cesur olması gerekir. Aksi takdirde itibarını kaybetmesi, zaman içerisinde kariyerini de etkileyecektir. Belki de şirketin geleceğini de…
Özgüven eksikliği nedeni ile, diğer insanlara da güven duymayan, her söz ve davranışın altında art niyet arayan, kuşkucu davranan yönetici; her sorunu krize dönüştürür. Çevresindekileri tedirgin eder. Kendisinden uzaklaşılmasına sebep olur. Bu da şirket ikliminin olumsuz yönde değişmesine neden olur.
Herkesi memnun etmeye, insanlara hoş görünerek istediklerini yaptırmaya çalışan bir yönetici ile insanlara güven duymayan sıkı kontroller uygulayan, ayrıntılarla uğraşan yönetici şirket iklimine, verimliliğine, kârlılığına ve dolayısı ile şirkete eşit derecede zarar verir.
Sonuçlar, yöneticinin şirket içerisinde oluşturacağı iklime bağlı olacaktır. En başta da tutum ve tavrına…
Eğer insanlar, birbirlerine ve yöneticilerine güvenirlerse, her türlü uyuşmazlığa rağmen birlikte çalışabilirler. Ama güven olmayan bir ortamda, verimli çalışmaktan bahsetmek çocuk saflığı olur.
Kurumsal şirketlerde, yöneticilerin bu duygusal zaaflara düşmeden, kendi duygularını ve kurumun iklimini iyi analiz ederek yönetmesi elbette zordur. Zaten yöneticilik de çok kolay bir görev değildir. Yöneticilik, liderlik eğitimleri, koçlukları gibi gelişim programları da zaten bu nedenle vardır.
En önemlisi, yöneticiler çalışanlarını kişiselleştirerek, çalışanın potansiyelini izleyerek onların güçlü yönlerini ortaya koymalarını sağlayarak hedeflerine ulaşabilirler.
Aşırı genellemeler, geri bildirimlere karşı tıkanan kulaklar ve yok sayılan duygular ile değil…