İnsan kaynakları çalışanlarının, hangi dili bilmesi gerektiği, ne okuması, ne öğrenmiş olması, ne tecrübe etmiş olmasını bir kenara koyalım, ne giymesi, ne yemesi, ne içmesi gerektiğine varana kadar didik didik ettik durduk. Hala da ediyoruz. İyi güzel de, bir de zeka konusu var.
Zeka türleri hakkında araştırmalar, testler yapılıyor. Peki insan kaynakları profesyonellerinin hangi tür zekaya sahip olması gerektiği konusunu hiç düşündünüz mü?
Zeka türüne uygun iş ve meslek seçimi artık bunca önemi kazanmışken, başarının anahtarı sayılıyorken, elbette hepimiz düşünmüşüzdür. Meslek ve kariyer seçiminde, var olan zeka türüne uygun seçimler başarıyı, dolayısıyla huzuru ve mutluluğu da beraberinde getirecektir.
Hiç bir zeka türünün biri diğerinden üstün değildir. Önemli olan hangi zeka türüne sahip olduğumuzu ve bunu nasıl kullanacağımızı doğru olarak belirleyebilmemizdir.
Bir insan kaynakları çalışanın öncelikle analitik zeka ve duygusal zekaya aynı ya da birbirine yakın oranlarda sahip olması gerektiğini her zaman savunmuşumdur. Ne sadece duygusal zeka, ne de sadece analitik zeka ile yürütülecek iş değildir.
Bir insan kaynakları profesyoneli, mevcut olgu ve olaylar arasındaki ilişki ve bağlantıların algınlanmasına bağlı olarak gelişen analitik zekası sayesinde, süreçler, kişiler ve olaylar arasındaki bağı kurması bunu yaparken de kendisine ve insanlara, olaylara, ortamlara ait duyguları anlama, sezme, yönetme ve yönlendirme yetisi, kapasitesi ve becerisini ve ölçümünü yani duygusal zekasını kullanabilmelidir.
Bu iki zeka türünü içinde barındırmayan biri için ya “çok zeki biri ama, biraz düz, neyi ne zaman söyleyeceğini pek bilmiyor” ya da “çok iyi biri ama kafası pek basmıyor” gibi halk arasında söylenen ifadeleri duyarsınız.
Hele bir insan kaynakları profesyonelinin, kesinlikle bu iki zekayı eşite yakın oranlarda kendisinde barındırması gereklidir. Başka türlü işler yürümez mi, yürür. Ama ne işveren bu kişiden memnun kalır, ne de kişi kendisinden…İçinde bir yerlerde hep eksik bir şeyler hisseder.
Peki ya sosyal zeka? Evet, elbette olmalıdır.
Sosyal zekaya sahip kişiler, diğer insanların niyetlerini, arzularını ve motivasyonlarını anlama konusunda farklılık gösterirler. Eğitimciler, politikacılar, satış elemanları ve danışmanlar gibi mesleklerde çalışanların başarısında sosyal zekanın büyük payı ve önemi vardır. Eğer, insana dokunmanız gereken bu mesleği ifa etmeyi düşünüyorsanız, karşısınızdakini de anlayabilmelisiniz. Bir insana yardımcı olabilmek, ilk önce onu anlayabilmekle başlar.
Sözel zeka ise, insan kaynakları profesyonelleri için yine çok önemli bir zeka türüdür bana kalırsa…Düşündüklerini en iyi şekilde ifade etmek ve iyi konuşma yetenek ve becerisi, sözel zekanın temelidir. Bu tür zekaya sahip olanlar, kelimelerle oynamayı ve espri yapmayı sever ve hem ana dilini hem de yabancı dilleri daha çabuk öğrenir. Bir insan kaynakları profesyoneli, hem çalışanlar, hem tedarikçiler, hem sendikalar, hem de işveren ile sözlü iletişimde çok iyi olmalıdır, bu da sözel zekasının gelişmiş olması ile ilgilidir. Eğer sadece operasyonel işler ile ilgilenmek değil de, stratejik masada da yer almak isterse bir İK’cı, o zaman sözel zekaya sahip olması kaçınılmaz olacaktır.
Yaratıcı zeka ise, hayatın farklı yönlerine ait bilgi ve ipuçlarının yepyeni bir şekilde sentezi ile kendini gösterir. Ve insan kaynakları profesyonellerinin yaratıcı zekaya bir miktarda olsa sahip olması, onları diğerlerinden farklı yere koyacaktır. Sistemler tasarlayıp, yenilikler getiren, yaratıcı çözümler sunan ve bunları uygulayabilen bir platformda, kendilerini daha verimli, faydalı hissedecekler ve öz motivasyonları artacak bu da onları başarıya giden yolda, yaratıcı zekaya sahip olmayan diğerlerinden ayıracaktır.
Günlük hayatta karşımıza çıkan problemlerin akılcı bir şekilde çözümü ise, pratik zekanının temelini oluşturur. Ve bana kalırsa, sadece insan kaynakları profesyonelleri değil, tüm insanlığın sahip olması gereken bir zeka türüdür. Pratik zekaya sahip birine hem öğretirken, hem de birlikte iş yaparken ne kadar az enerji harcadığımızı gördüğümüzde, bu zeka türünün ne kadar gerekli olduğunu fark ederiz.
Şirketlerdeki insan kaynakları bölümleri, iç müşterilerinin çoklu zeka türlerinden hangilerine sahip olduğunu bilmesi ve takım oluşturma, ekip kurma, süreç iyileştirme, ihtiyaçları ortaya çıkarma, problemleri çözme, insan kaynağını etkin ve verimli değerlendirebilmesi için, öncelikle kendi biriminin zeka türlerini iyi ortaya çıkarmalı ve her bir insan kaynakları çalışanının bu zeka türünü kullanabileceği şekilde konumlandırmalıdır.
Analitik zekası düşük seviyede olan birinin, ücret veya eğitim sistemlerinde çalışması, sözel iletişimi olmayan birinin, bir işe alım uzmanı olması, sosyal zekaya sahip olmayan birinin, etkinlikler, organizasyonlar düzenlemesi, işveren için verimsiz, çalışan için ise, motivasyonu düşürücü, çalışan bağlılığını azaltıcı etkilere sahip olacaktır.
İnsan kaynaklarının kendi içinde yapılanmalarında da, bu zeka türleri göz önünde bulundurulmalı ve birim, yetkinlikler ile birlikte uygun tür zekaya sahip kişilerden oluşturulmalıdır.
Şirketlerin ancak bu şekilde, hedefledikleri başarıya daha hızlı ve verimli şekilde ulaşabileceklerine inancım tamdır.